1 Kasım 2018
2000’li yıllarda insanoğlu yeni bir devrim ve onun getirisi olan yeni kavramlar ile karşılaştı. Bilgi teknolojilerinde bir devrim olarak nitelendirilen bu yenilik, yanında internet adıyla bir kavramı hayatımıza soktu. Aslında bilginin dolaşımı ve paylaşımına ilişkin teknolojiler, sanayi devriminden sonraki yüzyıllarda ivmesini arttırarak gelişimini sürdürmekte idi. Fakat 90’lı yıllar ve devamında 21’inci yüzyıl, bilginin dolaşımı için bir dönüm noktası oldu ve internet kavramı insanların hayatına girer girmez sihirli dönüşümlere neden oldu.
Ülkemizde ise 2000’li yıllara girerken siyasal ve ekonomik alanda çeşitli sıkıntılar varlığını sürdürüyordu. 2001’de yaşanan ekonomik kriz, insanların işsiz kalmasına ve birçok bankanın batmasına neden oldu. 2002’den sonraki süreçte tek başına iktidar ve muhalefetten oluşan iki partili meclis, Türkiye’nin gerek ekonomik krizin olumsuz etkilerinden kurtularak büyümesi, gerek modernleşmesi bakımından başarılı bir şekilde yönetilmesini sağladı. Sonraki dönemlerde meclise daha çok parti girmesine rağmen iktidar yönetimini önemli bir aksaklık yaşamadan sürdürdü. Bununla birlikte, ülkemizi çok etkilememiş olsa da uluslararası ekonomik sistemin küreselleşen yapısı nedeniyle ileriki yıllarda ülkemizi daha çok etkileyecek olan 2008 Ekonomik Krizi, Suriye iç savaşının patlak vermesi ile ortaya çıkan mülteci krizi, sonraki yıllarda art arda gelecek iç ve dış kaynaklı konjonktürel siyasal ve ekonomik boyutlu diğer sorunlar genel olarak iktidar ve idarenin kendini dönüştürmesine neden oldu. Özellikle iktidar kanadı, hızlı ve isabetli karar alma süreçlerini işletebilmesi sayesinde bir şekilde sorunlarla başa çıkmayı başardı ve belki de Türkiye’de siyasal alanda kendini kendini en iyi dönüştüren kurumların başında olageldi. Bununla birlikte siyasal alan içinden iktidara yakın düzeyde dönüşebilen bir muhalefet çıkaramadı ve muhalefetin yetersizliği siyasal alanda iktidarın yalnız ve rakipsiz kalmasına neden oldu. Vatandaşın nabzını tutmak adına sokağa inen çeşitli sektörlerden uzmanlar, mecliste temsil edilen muhalif partilerin büyük oranda seçeneksizlik nedeniyle meclisteki temsil gücünü ellerinde bulundurduğunu, bununla birlikte söz konusu muhalefetlerin iyiden iyiye kısırlaştığını çoğu ortamda ifade ettiler. Sözde demokrasi yanlısı muhaliflerin kendini yenileyememe ve dönüştürememeleri nedeniyle kısırlaşması sorununun kaynağı öncelikle kendi içlerinde temsili demokrasinin yetersizliğinden ve işlevsizleşmesinden ileri geliyordu. O halde başta muhalif siyasal partiler olmak üzere siyasal alanın tamamında bazı köklü değişikliklerin yapılmasının vakti çoktan gelmişti.
Demokrasi ile yönetilen her ülkenin geçmişi zorluklar ile doludur. 19’uncu yüzyıldan itibaren yavaş yavaş monarşiden vazgeçip demokraside karar kılan ülkelerde halk egemenliğini temsilciler aracılığıyla kullanmak dünya siyaseti için büyük bir gelişme sayılıyordu. Oysa ki çağımızda halk egemenliğinin temsilî olarak tecrübe edilmesinin hiçbir manası kalmamıştır. Gazete kuponları ile satın alınmış ve tozlu raflarda eskimeye yüz tutmuş ansiklopedilerle eş zamanlı olarak temsilî demokrasinin geçerliliği günden güne yok olmaktadır. 2000’li yılların teknoloji ve bilgi çağı olarak adlandırılması boşuna değildir. Siyasal tercihlerin etkin olduğu hayatın her alanında temsilî demokrasinin modası geçmiş, geçerliliği yok olmaya yüz tutmuştur. Ülkemiz özelinde makroekonomik bakımdan orta gelir tuzağından sıyrılamamanın kaynağında dahi temsilî demokrasi kurumunun etkisinin olduğu tartışılabilir.
Günümüzde temsilî demokrasinin halen yaşamını sürdürebilmesi, çoğu vatandaşın olumlu ya da olumsuz anlamda siyasal alandan uzaklaştığını, payına düşen ekonomik ve sosyal refahı bir şekilde kabullendiğini, siyasal yaşama dahil olmayı adeta bir külfet olarak gördüğünü göstermektedir. Bu bakımdan dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de vatandaşların konformizm ile bir çeşit edilgen liberteryenizm terkibiyle yaşamlarını sürdürdükleri düşünülebilir. Öte yandan temsilî demokrasi, düşünen ve kendi hayatlarında kısa ve orta vadede değişim görmek isteyen vatandaşların siyaseten umutsuzluğa kapılmasının en büyük kaynağıdır. İktidarın rekabetsizlikten kendisini rakip olarak görüp kendi kendini dönüştürdüğü bir ülkede muhaliflerin kendini sorgulaması gerekir. Paralize olmuş, üretkenliği soru önergelerine hapsolmuş muhalefet partilerinin hareket yeteneği kazanabilmesinin yolu, partilerin silkinip kendini yeniden yapılandırması ve doğrudan demokrasiyi yeniden tanımlamasından geçmektedir. Bu, muhalefetin destekçilerine karşı olduğu kadar genel anlamda toplumun geneli ve siyasal yaşamın bütünü için bir yükümlülüğüdür. Nitelikli bir muhalefet, hem kendisine, hem temsilcisine, hem de iktidara yarar sağlayacaktır.
Eski Yunan’da neredeyse haftada bir toplanan Kent Meclisleri halkın demokratik katılımı için başarılı bir örnekti. Bugün “Kent Meclisi” denildiğinde ufak tefek kentsel sorunlara ilişkin görüş bildiren, hemşehricilik bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunan, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı destekleyen, 5393 sayılı Belediye Kanununa göre kurulan Kent Konseyleri gibi resmî yapılar ile seçim zamanlarından birkaç ay önce sosyal medya üzerinden örgütlenerek mahallelerin büyük parklarında ya da kültür merkezlerinde toplanılarak sorunların görüşüldüğü, ortak taleplerin ortaya konulduğu gayriresmî yapılar akıllara geliyor. Demokrasi, 2000’li yıllarda eğitim seviyesinin ve teknolojinin geldiği nokta itibariyle artık Kent Meclisleri gibi yapılarla yerel yönetime hapsolamayacak kadar sınırları genişlemiş, dijitalleşmesi için önünde engel kalmamış ve yeniden tanımlanmaya muhtaç bir kavrama dönüşmüştür. Günümüzde dijital manada doğrudan demokrasi, elektronik oylama yöntemi ile ABD, İsviçre, İtalya, Estonya gibi bazı ülkelerde futbol kulüplerinin delegeleri, üniversite senatosu üyeleri, yerel yönetim temsilcilerinin seçimi ve referandumları gibi çeşitli alanlarda uygulanmaktadır. Ülkemizde elektronik seçimin yaygınlık kazandığı bir alan olmamakla birlikte e-devlet uygulamasının, internet bankacılığının ve e-ticaretin kapsamının güvenli bir şekilde ve hızla genişlediği dikkate alınırsa, vatandaşların teknolojik altyapı ile desteklenen, çağdaş ve doğrudan demokratik yönetime sorunsuzca ve süratle uyum sağlayacağını düşünmek yanlış olmayacaktır.
Sosyal bilimlerde tek bir doğru olmadığı gibi siyasal görüşler ve tavırlar tercihe dayanır. Fakat gelinen teknoloji itibariyle siyasal ve yönetsel süreçlerin işleyişinin elektronik imkanlar kullanılarak yeniden kurgulaması tercih meselesinden çok kaçınılmaz bir sonuçtur. Tercihin, doğal olarak teknik konular dışında kalan siyasal karar alma süreçlerinde işlemesi beklenir. Elbette temsilî demokrasiden dijital tabanlı doğrudan demokrasiye geçişte teknik altyapı kurularak işlerlik kazanana değin süreç pilot bir uygulama ile geçirilmeli, genişlik ve derinlik bakımından belirli sektörlerle sınırlı tutulmalı ve esnek olmalı; olumlu sonuç alındıkça kapsam ve derinlik arttırılarak geçiş tamamlanmalıdır. Bu, halkın çeşitli konularda ne tür isteklerinin olduğunu doğrudan yansıtacağı için önem arz etmektedir. Bu sayede oylama, sayım vb. bakımından süreler kısalacak, seçim sistemleri daha demokratik bir boyut kazanacak, siyasal oluşumların çalışmaları ivme ve istikrar kazanacak, deneyimlenen kısırlık ve hantallık bu yolla aşılabilecek; söz konusu devrim niteliğindeki gelişme siyasal yaşamı tümüyle dönüşüme zorlayacaktır. Başta muhalefet partilerinin, yerel yönetimlerin, dernek ve kulüplerin üye seçimi, gündem belirleme, yönetişim ve karar alma gibi konularda kaynaklarını doğru kullanarak etkinlik ve verimlilik sağlaması, doğrudan demokrasiyi günümüz koşullarında değerlendirerek hayata geçirmelerine bağlıdır. Bu nedenle zoru başararak kadınlara seçme ve seçilme hakkını gelişmiş ülkelere görece çok erken veren, e-devlet sistemini kısa sürede ve sağlıklı bir şekilde hayata geçiren ülkemizin her türlü siyasal alanda doğrudan demokrasiyi hayata geçirmesi mümkün ve acil bir gerekliliktir.