2 Kasım 2018 Cuma

DTÖ’nün ilkelerine yeniden bakmak ve “Kaybedenlerin Korunması”


9 Temmuz 2014

Kumarda kaybeden aşkta kazanır.

Bilindiği üzere, ticaretin serbestleştirilmesi kimilerinin kazançlı kimilerininse kayıplı çıkmasına neden olmakta, ancak kuramsal ve deneysel çalışmalar serbest ticaretin kazanımları daha fazla olduğunu göstermektedir [1]. Bununla birlikte, ticarette yaşanan bu değişim nedeniyle kayba uğrayanların kendi zararlarını -çoğunlukla kendilerinin- telafi etmesi beklenmektedir. Kimi muhtemelen kaybedecek unsurlar ise söz konusu sektör(ler)de serbest ticaretin önünün açılmasına engel olmaktadır. Bu da ticaretin serbestleştirilmesi önündeki en yavaşlatıcı etmendir. Bu yüzden sanayi devriminden bu yana ticaretin serbestleştirilmesi, Afyon savaşları örneğinde olduğu gibi kimi zaman silah zoruyla mümkün olmuştur [2]. Görünmez el ilkesine göre piyasayı düzenleyici kudretin bireylerin kendi refahlarını arttırmak peşinde koşarken toplumsal refahın artışına neden olması makul bir mekanizma olsa da, iki veya daha fazla devletin ticaretin serbestleştirilmesi esnasında bireysel olarak uğradığı kayıp toplumsal olarak olumsuz etkilere sahip olabilecektir. [Esasen toplumcu olmayan bir üretim biçimi olan kapitalizmde, bireylerin özgür iradeleri ile bulundukları girişimler yoluyla, yani piyasanın devlet müdahalesine maruz kalmayarak kendi dengesini bulacağı düşünülmektedir. Ancak devletler (yeni teşvik sistemi gibi) günden güne türettikleri yeni yöntemler ile çeşitli teşvik mekanizmalarını hayata geçirmektedir.] Göz ardı edilen, uluslararası toplumun (yani dünya) refahının artıyor iken, egemenlik kıstaslarını karşılayan bir ülkedeki toplumun refahının belli bir alanda hasar görmesi ve bunun etkilerinin toplumsal dönüşümleri tetiklemesidir. Bu gerçekle karşı karşıya kalan devletler, ekonomik olarak gelişmişlikleri ölçüsünde dış ticarette liberalizasyon çalışmalarının hızını ayarlamaktadır. Bu hızın, devletlerin potansiyeli doğrultusunda ve daha sağlıklı bir mekanizma ile arttırılabilmesi için uluslararası ticaret sistemi ile bütünleşmiş aktörlerin dayanışma örneği sergileyerek aralarında bir akit yapması gerekmektedir. Bu makale, uluslar arasında böyle bir akdin yapılabilmesini kolaylaştıracak yolları sorgulamaktadır.

Bilindiği üzere bir sektörde rekabetçilik kaybedilince (liberal demokrasilerde bilhassa siyasiler ve iş adamları tarafından) o sektörün serbestleştirilmesine yönelik bir baskı oluşur. Bu baskı, kamusal alanda bulunan unsurların ayrı bakış açıları içerisindeki taleplerinin bir paketidir. Örneğin kırmızı etin korumacı önlemler nedeniyle yerli kaynaklar tarafından tedarik edildiği bir ülkede kırmızı fiyatlarının yüksek seyrettiğini ve kırmızı etin sadece beyaz et ile ikame edilebileceğini varsayalım. Bu şartlar altında tüketiciler bir durumda bireyler kırmızı et yerine beyaz ete yönelse dahi bu durum uzun vadeli ya da sürdürülebilir değildir; zira artan talep, beyaz et fiyatlarını da yukarı yönlü etkileyecektir. Et fiyatlarının kronik hale gelen yüksekliği, sektörde piyasa mekanizmasının etkin işlemediğini yansıtmaktadır. Bu durum eninde sonunda sektörün yeniden yapılandırılması gerektiği gerçeğini ortaya çıkaracaktır. Yeniden yapılandırmanın iki temel ayağı olacaktır. Yapılandırmanın devlet eliyle gerçekleştirilecek olan kısmı, muhtemelen rekabetin korunması çerçevesinde olacaktır. Geriye kalan büyük hareket alanı ise özel sektörün eline bırakılacaktır. Bu noktada arzın talebi karşılayamamasından kaynaklanan yüksek fiyat politikası terk edilecektir. Ancak, yerli kırmızı et üreticilerinin nispeten maliyetler ve korumacı önlemler nedeniyle elde etmekte olduğu kâr/pazar payının böyle bir politika değişikliği ile azaltılması/yok edilmesi, sektörün yerli kaynaklarının kısırlaşmasına neden olabilir. Bu, bütün DTÖ üyesi ülkelerin, yani çok taraflı ticaret sisteminin üyelerinin farkında olduğu bir husustur.
DTÖ kuruluşundan itibaren en çok kayrılan ülke ve milli muamele ilkelerine uyarak çok taraflı ticaretin serbestleştirilmesine ilişkin müzakerelerin sürdürüldüğü bir platform olagelmiştir. Bu iki temel ilke, uluslararası ticaretin şekillendirilmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Her ne kadar Üye ülkeler liberal bakış açısıyla sisteme olan inançlarını her fırsatta dile getirmişlerse de hemen hemen bütün ülkelerin belli sektör ve alt-sektörlerde rekabet üstünlüğünü bir türlü yakalayamamaları korumacılığa yönelmeleri ile sonuçlanmaktadır. Bu sonuca yol açan sebeplerden biri de, DTÖ’nün kurumsal ilkelerinin eksikliğidir.
Söz konusu eksiklik, üçüncü bir ilkenin hayata geçirilmesi ile aşılabilecektir. Bu ilke, “kaybedenlerin korunması” yani “protection of those who lost” ilkesidir. Temel iktisat teorisine göre, çeşitli nedenlerle uluslararası rekabetçiliğe sahip olmadığı için ulusal düzeyde koruma altında olan bir sektörün serbestleştirilmesi sonucunda açığa çıkacak olan emek ve sermaye fazlasının, rekabetçi olunacağı muhtemel olan bir başka sektöre kanalize edilmesi gerekmektedir. Fakat özellikle GYÜ’ler ve EAGÜ’lerin teknik kapasitesi, hangi sektörlerde rekabetçi olunmadığını net olarak ölçememektedir. Bir yandan uluslararası ticaret sisteminde sürmekte olan müzakerelere uyum sağlamaya çalışan Gelişmiş Olmayan Ülkeler (GOÜ’ler, GYÜ ve EAGÜ’lerin bir arada olması durumu), diğer yandan büyüme hedeflerini tutturmaya çalışmaktadırlar. Bu noktada, emin adımlar atmak isteyen GOÜ’lerin politik bir yaklaşımla mümkün olduğunca korumacı davranması doğaldır. Ancak bu durum, çok taraflı ticaret sisteminin gelişimine engel teşkil etmektedir. Bu nedenle, DTÖ bünyesinde oluşturulacak bir fon ve uluslararası memur kadrosu ile bilhassa GOÜ’ler için, rekabete açılma sonrasında ortaya çıkacak olan söz konusu sektörel yıkımın bertaraf edilmesine ilişkin izlenebilecek yöntemler hakkında çeşitli araştırmalar ve raporlar hazırlanabilir; böylelikle pazarın serbestleşmesinde dönüm noktalarını belirtecek yol haritaları çizilebilir. Dahası, temelini GATS’tan alan bölgesel ve ikili ticaret anlaşmalarında, özellikle Türkiye’nin son birkaç yıldır birer birer müzakerelerine başlamış olduğu; yeni nesil STA’lar olarak bilinen, hizmet ticareti ve yatırım bölümlerine sahip olan kapsamlı ticaret anlaşmalarında bu ilkeye atfen bir maddenin koyulması, söz konusu ilkenin yürütmesi ve serbestlik düzeyi bakımından GATS’ın çok ötesine geçilmesi konusunda tarafların elini, liberalizasyona yakın bir tavır alabilmeleri hususunda önemli derecede rahatlatacaktır. Bu hususun DTÖ nezdinde esas ilkelerden biri haline gelmesi, uluslararası ticaret sisteminin serbestleştirilmesi hususunda önemli bir ivme sağlayacaktır.




KAYNAKÇA
[1] Steven E. Landsburg, Price Theory and Applications, 6th Edition, Chapter 8
[2] http://www.cato.org/publications/speeches/making-case-free-trade

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder