2 Kasım 2018 Cuma

Dil Üzerine Bir Yazı

Adı ne olursa olsun, hızlı bir çağda yaşıyoruz. Bütün işlerimizi hızla yapıyor, hızlı tüketiyor, hızlı yaşıyoruz. Yeni çıkan araçlar hızlarını arttırıyor, teknoloji hız temelinde yeşeriyor, hızla hız alıyoruz. Ancak doğa her alanda hızlı olmayı kabul etmez. Örneğin kitleleri ilgilendiren pek önemli kararlar enine boyuna derinlemesine incelemeler ile alınır. Ya da, belirli bir düşünme ve kafa yorma evresi gerektiren konuşmalar vardır. Bu konuşmalar veya söylevler, düşünmeden yapılırsa hatalı ve(ya) eksikli olur, can sıkar, yanlışları çarparak çoğaltır. İnsan, her konu üzerine az çok düşünerek konuşmalıdır. Ancak işte yaşamakta olduğumuz bu çağ, insanoğlunu düşünmeden konuşmaya, konuşmayı tüketmeye sevk etmektedir. Bunun sonucunda yanlış anlamalar, tavır almalar, istenmeyen kanılar getirmeler ikili ve çoklu ilişkilerde hâsıl olmaktadır. Çağımızın en önemli sorunlarından birisi, yeteri kadar düşünmeden yapılan konuşmalardan ortaya çıkan iletişimsizliktir. Bu sorunun çözülmesi, kişilerarası ilişkilerde hak edilen aşamalara gelinmesini sağlayacaktır.

İşte bu nedenle insanların düşünebilmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Düşünmeyi bilen kişi, söylediklerine dikkat eder. Tabi doğru düşünebilmek için, doğru sözcüklerin seçilmesi gerekir. Doğru cümleler, anlamını yarım yamalak tam olarak bildiğimiz sözcüklerin cümle içerisinde kullanılması ile ortaya çıkar. Anlamlarını yarım yamalak öğrendiğimiz sözcükler, yaşamımızda çok fazla kullandığımız için zihnimizde yer eden sözcükler olmakla birlikte, kullanımları da çok fazla örnek gördüğümüz için genelde doğru olur. Ancak bu, bütün toplumun bir sözcüğü yanlış kullanmasına engel değildir. Günümüz dünyasında bir sözcüğün yanlış kullanımı, kitle iletişim araçları ile yayılarak doğru kullanımının yerine geçebilmektedir. Bu noktada “white-sea” sözcüğünü ve “çemkirmek” fiilini cilveli örnekler olarak verebiliriz. İkisi de alışılmışın dışında kullanılmakta olan sözcüklerdir.

Aslında yanlış bir kullanım yoktur, değişik ve alışılmadık bir kullanım vardır. Zamanla yeni kullanım, eskinin yanı sıra geçerlilik kazanabilir. Yerinde kullanılan sözcük diğer anlamlarını ört bas etmez, aksine onlarla birlikte yaşamını sürdürür. Toplum er ya da geç kullanmakta zorlandığı anlamları o sözcüğün içinden sökecektir. Eğer sözcük, bütün anlamlarıyla yaşamda yer bulmakta zorlanmaya başlamışsa, o dilden yavaş yavaş silinmeye yüz tutacaktır. Karşımızdaki kişiye hitap eden, söylendiğinde bir şekilde anlaşılan bütün konuşmalar doğru kullanımlardır. İnsanımız dilin esnekliğini kullanma hususunda gayet başarılıdır. İşte bu yüzden White-sea, Akdeniz yerine ironik olarak kullanılmıştır. Çemkirmek ise, köpek hayvanının kesik kesik havlamalarının insanın aralıklı olarak verdiği yüksek tepkiler için kullanılması sonucunda kişileştirilmiştir. İki sözcüğün de kazandığı yeni anlam ve kullanımlar, özellikle dil ve ahlâk felsefesi bakımından beşeri bilimler içerisinde bir yer bulmaktadır.

Bu yanlışlığı, ya da bu düşüncesizliği ortadan kaldırabilmek için özellikle genç yaşlardaki bireylere sözcüklerin çeşitli ve doğru kullanımı, sözcük üretkenliği ve sözcük imgelemi üzerine eğitim vermeliyiz. Söz ettiğimiz, bir çeşit uygulamalı felsefesi eğitimidir.

Bu eğitimleri verirken sadece Türkçe içinden değil, yabancı dillerden dilimize geçmiş ve artık bizim olmuş sözcükleri de yorumlanacaktır. Çünkü asıl sorun onlarda doğmaktadır. Çünkü kendi dilimizde anlamını farklı kullandığımız sözcüklerin bir şekilde yeni anlamlar kazanması olağandır. Bu bütün dillerin özünde var olan kapsama, yani serbest hareket alanıdır. İngilizler Shakespeare’i özgün sürümünden okuduklarında hâlâ büyük ölçüde anlayabiliyor ise, İngiliz dilinin son 400 yıl içerisinde haddinden fazla anlam kayması yaşamadığı sonucuna varılabilir. Ancak anlam kayması, altı kıtanın okyanuslar arasında usul usul kayması gibi, Bizim üzerimize düşen görev, gerektiğini düşündüğümüz zamanlarda anlam kaymalarına bilinçli bir yol vermektir. Ancak sadece düşündüğümüz zaman, yani farkında olmadan yeni anlamlar kazanmasına izin vermemeliyiz. Bu da değindiğimiz gibi, dilin kullanım yöntemleri üzerine bir eğitim almaktan geçer.

Dil eğitimi, her yaşta, her kişinin asgarî düzeyde alması gerektiği bir eğitim türüdür. Dil eğitimi, anadil derslerinde yeterince değinilmeyen bir alandır. Bundandır ki kişi, dilin iskeletini oluşturan dilbilgisi kurallarını sindiremez, dili esnekçe kullanamaz, edebiyat derslerinde üretken olamaz ve genellikle sıkılır.

Bugün burada düşünsel gelişime yönelik olarak dilin kullanımı konusuna ilişkin bir başlangıç yapılacaktır. Bunun için çoğumuzun temel anlamını bilmediği, ancak kemikleşmiş şekilde sürekli kullanmakta olduğumuz için anlamı sorgulanmayan bir sözcük yorumlanacaktır:

“Program” 1633 yılına dayanan bir kayıtta Fransızca’da programme, Geç dönem Latincesin’de programma (ilan, duyuru, tebliğ, ferman anlamındaki proclamation ile değişimli) olarak kullanılmaktaydı. Ama Eski Yunanca’daki προγραμμα (programma, kamusal bildiri anlamındadır) sözcüğün asıl köküdür. Şimdi bu sözcüğü parçalayarak piyasaya çıkış anlamını inceleyelim.

Προγραμμα,  programma = pro+gramma

pro= önce, öncesi, önceki.

gramma= yazı, harf, kelime, yazı türü, yazı karakteri, el yazısı, mektup, belge, evrak.

O hâlde,

programma= pro+gramma= yazı öncesi, yazılmadan önce ve(ya) önceki, henüz yazılmamış, belgelenmeden önceki durumda olan anlamlarına gelebilir. Program günlük dilde “belirli şartlara ve düzene göre yapılması öngörülen işlemlerin bütünü” anlamında kullanılmakta olup; plan, izlence, gösteri (show), yazılım (software), fikstür ile eş anlamlarda kullanılmaktadır. Yabancı dillerden dilimize ithal edilirken programma, sonundaki iki harf m ve a’yı, anlam bütünlüğünde bir hasara uğramadığı anlaşıldığı için gönül rahatlığıyla yitirmiş ve program olarak kullanıma girmiştir. Ancak bu düşüş, bizim sağlıklı düşünme yapımızda hasara neden olmuştur. Zira sözcüğü köklerine ayırırken bu harflerin düşüş evresi atlanmakta ve pro+gram ilişkisine göre yorumlama yapılmaktadır. Bu da sözcük kökünün derinlere kaçmasını sağlamakta ve sözcük üzerine düşünmeyi zorlaştırmaktadır.

Bu durumda <<şu an düşünme aşamasındayız>> program bizim için yazılmamış, yazılmadan önceki durum, hatta yazılmış ancak henüz kağıt üstünde olup o düzene göre sergilenmemiş ve(ya) izlenmemiş yazı, bir açıdan bilgisayar yazılımı, bir açıdan nazım bir takvim, zaman ve düzen çizelgesi, vakitli izlence anlamlarına gelmektedir.

Görüldüğü üzere kafamız bir hayli açılmıştır. Artık program sözcüğünü daha yerinde kullanabiliriz.

Sözlüklere teşekkürler…

Bu yazı 20 Şubat 2015 tarihinde Radikal Blog'da yayımlanmıştır.
http://blog.radikal.com.tr/felsefe/dil-uzerine-bir-yazi-90207

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder