Daha önce bu konu ülkemizde analitik olarak fazla incelenmediği için -bulabildiğim tek köşe yazısı A. Levent Alkan'a ait 20 Eylül 2012 tarihli Dünya gazetesi yazısı- yabancı bir haber sitesinde Kanada verilerine göre yapılmış bir araştırmayı ülkemiz şartları ile değerlendirmeye çalıştım. Şartların benzerlik seviyelerine dikkate alarak Kanada ile ülkemiz arasında bazı kıyaslamalarda bulundum. Söz konusu ülkede yapılan bir araştırmaya göre toplumun niçin tasarruf edemediği beş başlık altında toplanmıştır. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1. Mali (Finansal) Eğitimsizlik
Maliyeye toplum olarak Kanadyanlar (Kanadalılar) bile çok yabancı imiş. Sebebi aşağı yukarı aynı, iki ülkede de lise düzeyinde maliye eğitimi verilmiyor. Toplumumuzda maliye dar bir çerçevede tanınmaktadır. Bu da büyük bir eksikliğimizdir.
2. Tüketim alışkanlığı
Kanadyanlar gibi biz de tüketmeyi seven bir toplumuz. Bu ahvalimiz son yıllarda daha da belirginleşti. Devletler 20. yüzyılın zor zamanlarında halklarını tüketmeye sevk ettiler ve bununla ülke ekonomisini canlı tutmayı amaçladılar. İnsanlara gaz vermenin sınırı yoktu ancak durdurmak içinse çok yöntem bilinmiyordu dolayısıyla insanlar sahip olmadıkları paraları da harcar oldular ve bu da krizlere neden oldu. En son örneğin, günümüzde hala mortgage krizinin etkisinden tam olarak kurtulabilmiş değiliz. Tüketim alışkanlığımızın bugün değil biraz daha yarın odaklı olması gerek anlaşılan.
Tüketim alışkanlıkları, tek bir kalem ile değerlendirilmesi eksik ve yanlış olan bir başlık. Çünkü insanlar kredi çekerek yatırım amaçlı bir dükkan alıp onu kiraya verebilir; kredisinin bittikten sonra dükkan kirası da yanlarına kalır. Bu kendi içinde bir mantık barındırır ve esaslı bir yatırımdır. Ancak yeni çıkan akıllı bir telefon almanın ortalama bir insan için yatırım anlamı fazla yoktur. Zaten kişi bu malı alırken mantıkla değil daha çok duygularıyla hareket etmiştir. Dolayısıyla tüketim yatırım anlamı taşırsa tasarrufa girebilir. Buna dikkat edilmesi gerekir.
3. Aşırı borçlanma
Yine Kanada'da, insanların ciddi anlamda bir kredi borcu oluşmuş durumda. Bu tabii ki ülkemiz için geçerli. 24 Ağustos bir habere göre Türkiye'de 1.6 milyon insan 4 milyar TL'lik kredi kartı borcunu ödeyememekteymiş. Haberde daha başka veriler de sunuluyor. Türkiye, Kanada kadar borçlu bir ülke değil ancak GSYH'ye oranı bakımından iki ülke arası fark daha da azalıyor. Bu aslında küresel bir trendin yansıması olarak üzerine kafa yorulmayı bekleyen bir konudur. Dolayısıyla iki ülke de ciddi anlamda borçlu.
4. Mali (Finansal) Piyasaların Karmaşıklığı
Kanadyan yatırımcılar, piyasaların ve seçeneklerinin çeşitliliğinden neye yatırım yapacağını şaşırmış durumdalar. Ülkemizde de bu durum trajikomik bir hal almış ve hatta kökleşmiş durumda. Borsa bir yatırım aracı değil oyun olarak algılanıyor ve bunun için "borsa oynamak" lafzı dahi kullanılıyor. Yatırıma ilişkin seçenekler günden güne artarken yatırımcının oyun sahası genişliyor, bir o kadar da kafası karışıyor. En son BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) bile daha az ve daha çok riskli fon sepetlerinin seçenek olarak önümüze sunulduğu bir oyun düzenini kuruyor. Piyasaları yönlendiremeyecek küçük yatırımcılar olarak loto oynamakla fon al-satmak (alıp satmak yerine şu an uydurmayı deniyorum) arasında risken çok ciddi fark göremiyoruz.
5. Getirisi Az
Faiz oranları kuşkusuz tasarrufun asıl belirleyicileridir. Faizleri düşürmek, parayı ısıtmak demektir. Faizler düşük ise toplum tasarruf yerine tüketime eğiliyor. Günümüzde faiz oranları eskisi kadar güçlü de değil gibi. Örneğin bankalar 1000 lira için yıllık 60-90 lira civarı bir faiz veriyor. 1000 lirayı 90 lira için 12 ay (aylık 7,5 TL) ipotek etmek pek kârlı değil gibi. Zaten toplumun geneline bakıldığında -bağlayıcı olmadığı müddetçe- insanlar daha fazla bugün odaklı yaşamaya yönelmiş vaziyettedir. Bunun sebeplerinin birden fazla açıdan araştırılması gerek.
Gelişme yolundaki bir ülke olduğumuz için bazı değişkenlerimizi de başlık olarak eklemek gerekiyor. Dolayısıyla birkaç seçenek daha eklememiz yerinde olacaktır:
6. Toplumun Yapısı
Ülkemizde son yıllarda daha çok özel ağırlıklı bir eğitim sistemi yaygınlaşıyor. Gerek yeni açılan devlet üniversiteleri, gerek vakıf üniversiteleri ve kolejler, ülkenin hemen hemen bütün illerinde faaliyet göstermeye başladı. Bu da eğitim süresinin artması, dolayısıyla meslek edinme yaşının yükselmesi anlamına geliyor. Aileler elinden geldiği oranda okuyan çocuklarının ders dışı çalışmasını istemedikleri için tasarruf yerine insan sermayesine yatırımı tercih ediyor. Bunun ne derece başarılı bir teknik olduğu tartışılır ancak tüketim yapımızın temel değişkenlerinden biri olarak bu önemli bir unsurdur.
Toplum yapısı, derin bir başlık. İçini her yönden doldurmak için uzmanlık tezi yapılacak miktarda bir kaynak taramasına gerekir. Burada belirli açılardan toplumun yapısı değerlendirilebilir. Gelirin kullanımını anlatan iktisadi gelir hipotezleri, her toplumun kendi bünyesine göre bazı şeyleri açıklamaya muktedirdir. Gelişme yolundaki ülkelerde bu hipotezler değişime veya çürütülmeye daha da meyillidir. Çünkü kişi başına düşen gelir arttıkça, tüketim alışkanlıkları da değişim göstermektedir. Dolayısıyla toplum yapısı hele ki GYÜ'lerde hiç durağan değildir.
Tasarruf, bireyin mantıkla karar verdiği bir etkinliktir. Eğer faiz oranları, kredi faizlerinden daha düşükse insanlar ne krediye yönelir ne faize yatırım yapar, dolayısıyla günlük yaşar. Ancak reel faiz oranları için bile tersi geçerliyse günün sonunda kârlı olacağını gören insan, parasını harcamama pahasına yatırım yapar.
7. "Elle tutulan şeyler tasarrufa konu olur" Yanılgısı
Tasarrufu toplum olarak sadece kenara para ayırmak olarak algılıyoruz. Diğer tasarruf yöntemlerinin neredeyse hiç yararının olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla kumbaraya atılan bozukluklar bizim için çok önemli. Ancak tasarruf lambası kullanmayı hala yeterince yaygınlaştıramadık. Bu da toplumumuzun acil çözüm bekleyen ciddi bir sorunu olarak karşımızda dikiliyor.
8. Örnekler ve Beklentiler
Tasarruf edilen meblağın ne işe yaradığını görebilmek de tasarruf için itekleyici olacaktır. Dolayısıyla -misal- halka arz edilen şirketlerin akıbetinin ne olduğunun halka duyurulmasında büyük yarar vardır. Bu açıdan bizden gelişmiş Asya ülkelerinin tasarruf yöntemlerinin incelenmeye değer olduklarını belirtmekte yarar var. Çanakkale deniz savaşlarında kullanılan Nusret Mayın gemisinin halkın tasarrufları ve bağışlarıyla alındığını, Fransa'daki Notre Damme (Bizim Kadınlarımız demek) Kilisesinin kadınların ziynet eşyalarını bağışlamasıyla finanse edildiğini biliyor muydunuz? Politika üreticilerimizin bu unsuru da göz önünde bulunduracaklarını umut ediyorum.
Bu yazı 31 Ağustos 2013 tarihinde Radikal Blog'da yayımlanmıştır.
http://blog.radikal.com.tr/ekonomi-is-dunyasi/nicin-tasarruf-edemiyoruz-31648
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder